Koçluk İnsanı Değiştirir mi?
Herkese merhaba,
Bugün bir soru ile yazıma başlamak istedim: Koçluk insanı değiştirir mi? Cevabım hem evet hem hayır. Net bir cevap olmadı değil mi? Çünkü öyle. Şimdi değişim kelimesinden başlayarak kavramı irdelemek istiyorum.
Öncelikle İngilizce’de change ve alter değişim için kullanılan iki kelime. Bunların etimolojisine baktım, tanımını inceledim. Kelimenin tanımı ve etimolojik yolculuğu bizim değişim ile benzer çıktı. Oradan bir şey yakalayamadım. Sonra sözlüğe baktım, şöyle bir tanımla karşılaştım: “Değişim, bir durumun, koşulun veya yapının zamanla farklı bir hale dönüşmesi sürecidir; gelişim ve yenilik içerir.”
Peşinden notlarımda Maxwell’e rastladım. O da şunları söylemiş: “Değişim kaçınılmazdır. İlerleme ise opsiyoneldir. Değişimi kucaklayıp onu ilerlemeye dönüştürebilme yeteneğimiz, birey olarak büyümemizde ve toplumsal gelişimimizde belirleyici bir rol oynar.” Buradaki dönüşümün kaçınılmazlığına ve ilerlemenin opsiyonelliğine vurgu bana çok çarpıcı geldi. İrdelemeye devam ettim.
Mahatma Gandi’nin “Dünyada görmek istediğiniz değişimin kendisi olun.” sözünde ise doğunun bu kavrama, özümüzü yani beni kattığını gördüm. Sanırım bu tespit değişimi kendine uzak tutanların, başkalarına bu sorumluluğu verip kendinde yok sayanların pek hoşuna gitmeyecek.
Bu girdilerin ışığında değişimi aşamalara bölerek ilerlemeye karar verdim.
Değişmek için birinci adım farkındalık ile başlıyor. Belki çok klişe gelecek ama nerede olduğunu bilmek diye de tanımlayabiliriz. Görünüşte çok kolay gibi gözüken bu basamakta önceki yazım olan Johari Penceresi’nde de belirttiğim gibi temel bir zorluk bizi beklemektedir: Kendimize olan körlüğümüz. Evet bizler herkesi görürken kendimizi göremiyoruz. Yaradılış olarak irrasyonel olduğumuzu da bununla birleştirince, şuraya vardım: Zihnimizde oluşan görüntüler zamanla değişiyor. O yüzden irrasyoneliz. Bazen zihnimizdeki imaj, kıymıklarından kurtulup tertemiz olurken bazen de puslanıyor, kayboluyor. Daha canlı örneğini geçen hafta yaşadım. Bilenler bilir, Step Up Hızlandıran Koçluk Platformu’nda bizim bir kitap kulübümüz var. Orada hem yöneticilik yapıyor hem de toplantı moderatörlüğünü yürütüyorum. İki ayda bir kez seçtiğimiz koçluğa etki eden bir kitabı okuyup tartışıyoruz. Sıradaki kitabımız James Clear’dan Atomik Alışkanlıklar olacak. Kitaplarla arası iyi birisi olarak bu kitabı üç yıl önce koçluk yolculuğuma başlarken okumuştum. Kenarlarına da epeyce notlar almıştım. Bu notlara da güvenerek toplantı hazırlıklarımı biraz ağırdan aldım. Ne de olsa kendime göre hazırdım. Moderasyon için kitap okumak diğer okumalardan biraz farklı oluyor. Kritik yerlere sayfa numarasına kadar hâkim olmak, katılımcıyı atıflarla desteklemek için özenli bir hazırlık istiyor. Kendimden emin bir şekilde hâkim olduğumu düşündüğüm kitabı elime aldım. Tekrar okumaya başlayınca hatırlamaya başladım. Buraya kadar her şey yolunda gitti. Ta ki ilk notumu görene kadar. Aldığım nota baktım kaldım. Yazı benim yazımdı ama altını çizdiğim yerler, karalamalarım sanki bana ait değildi. Nasıl söylesem? Çok basitti, çok yüzeyseldi. Karşımda ürkek ve naif bir üslup vardı. Koçluğa yeni başlamış, kafası karışık, endişeli, heyecanlı, en basit hallerden derin anlamlar çıkaran, büyük resmi göremeyen, kendi eski versiyonumla karşılaşmıştım. Gıcırdayarak makas değiştiren tren rayının sesini duyuyordum. Birden kendimle ilgili büyük uyanışı fark ettim. O notları alan bendim ama o ben artık şimdiki ben değildim. Farklıydım. Bu yazıyı da yazmama neden olan bu farkın neden kaynaklandığını düşününce cevabı hemen yakaladım. Ben artık koçtum. Danışanlarımla yaptığım her görüşmede kendim ile ilgili farkındalıklar yaşayan bir koç…Ve dudaklarımdan şu kelimeler döküldü: Koçluk insanı değiştiriyormuş.
Değişim bu kadar kolay mı? Her fark eden değişiyor mu? Çok emin bir şekilde cevap veriyorum: Hayır. Fark etmek değişim için ilk adım ama tek başına yetmiyor. Çoğu kez de kuvvetli farkındalık acı veriyor. İnsana bu yüzleşme zor geliyor. Bu zorluk kişiyi dondurup hareketsiz kılabiliyor. İşte bu yüzden seans araları esas gelişim alanıdır diyoruz. Eylemin konuşulmadığı, adımlarının planlanmadığı, danışandan duyulmadığı seans zayıf kalıyor. Şu gerçekliğin altını çizmek isterim. Eyleme geçmek veya geçmemek danışanın sorumluluğudur. Koç olarak yapacağımız tek şey danışanımızı tam ve bütün olarak kabul etmektir. Alacağı kararları uygulayabilecek olgunlukta ve yetkinlikte olduğunu farz etmek zorundayız. Tam burada geçenlerde koç mentorumdan aldığım iyi başlayıp konu aksiyona geçmeye gelince tıkanan koçluğuma ait geri bildirimimi sizlerle paylaşmak istiyorum: Hocam bana koçluk akışının etkinliğini arttırmak için ilk görüşmede kuvvetli farkındalık yaşatmamın danışanımı zorladığını ve ona iyi gelmediğini, bu sebeple ilk seanslarda onu daha çok tanımamı ve hafif farkındalıklarla ilerlememi tavsiye etti. Yani doz meselesi önemli. Aşırı farkındalıkta bazen kırıcı olabiliyor. Koçluğum ile ilgili öğrenmemi sizle paylaştıktan sonra yazıma devam etmek istiyorum… Eyleme geçmek, değişim için ikinci aşamadır. Ama ne için eyleme geçeceğiz?
Montaigne’in bir sözü var: “Hedefi olmayan gemiye hiçbir rüzgâr fayda etmez.” Eyleme geçmek için hedefin net bir şekilde tanımlanması gerekiyor. Buna bazıları kişisel vizyon da diyor. Değişim için böyle bir hedefinizin olması sizi odakta tutuyor. Bu odak eğer faydalı alışkanlıklarla desteklenirse alışkanlıklar bir güce dönüşüyor. O zaman değişim için farkındalıkla başlayan yolculuk son durağının belli olduğu bir seyahat planına dönüşüyor. Bu planı gerçekleştirmek ise sürekli uygulama, kararlılık, hedefe giderken odakta kalma, anti kırılgan olma, dayanıklı olma ve problem çözüp yolculuğu hayata geçirme becerinize kalıyor. Yani bir diğer adım net bir hedefe sahip olmak.
Bunlardan bağımsız olarak zihin yapısı da değişim yönetiminde bir kriter olarak karşımıza çıkıyor. Gelişim odaklı diğer tabirle growing mindset’e sahip olmak süreci hızlandırıyor. Bu zihin yapısına sahip insanlar daha çözüm odaklı oluyor. Değişim için iyi bir haber… Öte yanda sabit zihin yapısı yani fixed mindset’e sahip kişiler harekete geçememek için mazeret bulmada pek yetenekli oluyorlar. Sanki De Bono’nun siyah şapkası bu arkadaşların kafasında hep takılı gibi. Özetle zihin yapısına değişimde bir katalizör olduğu benzetmesi yapabiliriz. Tek başına etkisiz ama süreçte kuvvetli bir faktör oluyor.
Sonuç olarak koçluk insanı değiştirir. Danışanı onun ihtiyaçları doğrultusunda değiştirebilir, geliştirebilir, ilerletebilir, yeni kararlar aldırabilir, harekete geçirebilir, bir menzile götürebilir. En çok da bizzat koçu değiştirir. Özellikle de kendi kendine koçluk yapabilenleri.
Sağlıcakla kalın.
İlker AKSOY
Profesyonel Koç, Sistem Mühendisi
ilker@houseofhuman.com