Kahramanını Bekleme, İçindeki Gücü Uyandır
“Bu yazı, kahramanını dışarda değil, içinde aramayı seçen tüm kalplere ithaf edilmiştir”
Bazı kitaplar vardır; hem çocuğun hem de yetişkinin kalbine dokunur. Berna Olgaç’ın yazdığı Görünmez Kalem de onlardan biri. Yalnızca çocuklara değil, içinde hâlâ başkasının onayına ihtiyaç duyan yetişkinlere de seslenir.
Görünmez Kalem, Türkçe derslerinde oldukça başarılı, ancak matematik ve fen gibi sayısal alanlarda zorlanan Gökhan’ın hikâyesini anlatır. Bir gün sınıfa bir müfettiş gelir ve Gökhan’ı matematik dersinde tahtaya kaldırır. Tam o sırada, yalnızca Gökhan’ın görebildiği sihirli bir kalem belirir. Bu görünmez kalem sayesinde Gökhan, tüm işlemleri eksiksiz yapar ve başarısız olduğu dersleri kolaylıkla geçmeye başlar.
Zamanla bu sihirli destek, onu okulun en başarılı ve en popüler öğrencilerinden biri hâline getirir. Ancak bu görünürdeki başarı, beraberinde bir yalnızlık getirir. Öğretmenler ve arkadaşları onu övmeye başlar, ama Gökhan bu övgülerin kendisine değil, görünmez kalemin becerisine yöneldiğini hisseder. Takdir edilir ama takdir edildiğini hissedemez.
Çünkü başarıya giden yolda emeği görünmez kalem üstlenmiştir. Bu derin farkındalık, Gökhan’ı içsel bir sorgulamaya iter: Gerçekten başarılı olan kim? Kalem mi, ben mi?
Koçluk perspektifiyle bakıldığında hikâye, Karpman Drama Üçgeni’nin temel rollerini net biçimde ortaya koyar:
Başarısızlık korkusuyla hareket eden bir kurban (Gökhan),
Onu kurtaran sihirli bir kahraman (kalem),
Ve sistemde hep hissedilen ama görünmeyen bir eleştirmen/otorite (öğretmen, başarı ölçütleri, müfettişler…).
Bu döngüde birey, çözüm üretme becerisini dışsal bir güce devreder. Kalem tüm problemleri çözdükçe, Gökhan görünüşte başarılı olsa da içsel olarak yalnızlaşır. Çünkü bu başarı, onun değil; kalemin eseridir. Takdir, görünmeyen bir araca yönelmiştir.
“Kahraman oldum ama neden hâlâ yalnızım?”
Bu, yalnızca kitabın kahramanının değil, birçok yetişkinin de iç sesidir. Eğer başarı başkasının desteğiyle geldiyse, birey hâlâ onay arayışı içinde olabilir. Bu da öz-yeterliliği ve içsel motivasyonu zayıflatır.
Daniel Pink’in motivasyon araştırmaları, bireyin kalıcı ve içten motive olması için üç temel ihtiyacın karşılanması gerektiğini söyler:
Özerklik: Kendi kararlarını verebilme
Ustalık: Bir alanda gelişme ve yetkinlik
Amaç: Daha büyük bir anlam için çaba sarf etme
Oysa dışsal övgüler ve kurtarıcı beklentileri, bireyin bu üçlüden uzaklaşmasına neden olur.
Kitapta görünmez kalem, Gökhan’ın tüm zorluklarını çözer. Ancak dönüşüm, kalemin işlevini yitirdiği anda başlar.
Ve bir gün Gökhan, bu kaleme artık ihtiyacı olmadığını fark eder. Gerçek başarıyı kendi çabasıyla elde etmenin anlamını kavrar. Bu farkındalık onun için yalnızca bir hedefe ulaşmak değil, aynı zamanda özgürleşmenin ve kendine inanmanın bir ifadesi hâline gelir.
Koçluk da aynı ilkeden beslenir:
Koç, danışanın kendi iç sesini duymasına alan açar; onun yerine çözüm üretmez.
Çünkü gerçek farkındalık, bireyin kendi iç gücünü fark etmesiyle başlar.
Çocuklar görünmez kalem hayal eder, yetişkinler onay, otorite veya rol model… Hep bir “mucize” beklentisiyle yaşarız. Oysa bu beklenti, kendi potansiyelimize kör kalmamıza neden olabilir.
Koçluk süreci ise bize hep şunu hatırlatır:
Kendi kahramanını bekleme. Kendi kahramanını inşa et.
Candan Erçetin’in Anlayışıyla
Mucizeler yaratıp kahramanım oluyorsun,
Zamanla aşka alışıyorsun…
Mucizeler nerede kahramanım, yorgun musun?
Bu dizeler, kahramanlara duyulan ihtiyacın sürdürülemezliğini anlatır. Çünkü dışsal mucizeler tükenebilir. Ama içsel güç, fark edildikçe büyür.
Martin Seligman’ın “öğrenilmiş çaresizlik” teorisine göre, birey tekrar eden başarısızlıklar sonucunda kendi çözüm üretme gücünü unutabilir ve dışa bağımlı hale gelir.
Koçluk ise bunun tam tersidir:
Bireyin içsel kaynaklarını harekete geçirmesi, potansiyelini fark etmesi ve kendi yolunu çizmesi için destek sunar.
Bu anlamda Görünmez Kalem, yalnızca bir çocuk kitabı değil, aynı zamanda bir içsel dönüşüm metaforudur.
İçinde bir kahraman var, sesi bazen kısık, bazen sessiz.
Başkalarının ışığında yanmaya alışmış belki,
Ama seninle aydınlanmak istiyor şimdi.
Kalemi bırak, yazmaya kendinden başla.
Mucizeleri dışarda değil,
İçindeki soruda ara.
Belki de tek ihtiyacın olan,
Onay değil, olma cesareti.
Sezen Çobanoğlu