Beynine İyi Bak
Dr. Umut Ahmet Tarakcı2023-02-22T15:11:59+03:00CS: İnsan beyninin üç ana unsuru içerdiğine inanıyorum: Sürüngen, Memeli (limbik) ve İnsan (neokorteks). Bu üç element beyin sağlığımızı nasıl etkiler?
GT: İlk olarak, bunun 1960’larda Paul MacLean tarafından geliştirilen Triune (üçlü) Beyin Modeli adı verilen basitleştirilmiş bir model olduğunun altını çizelim. Beyin, insanın sergilediği karmaşık davranışları yaratmak için birlikte hareket eden, her biri farklı işlevlerden sorumlu birçok alandan oluşur. Maclean bu çoklu alanları üç grupta birleştirdi: Sürüngen, Memeli ve İnsan beyin kompleksleri.
Sürüngen beyni: kalp atışı, sindirim, nefes ve basit hareketleri kontrol ederek hayatta kalmamızı sağlayan alanlardan oluşur.
Memeli beyni: düşünmemize gerek duymayan birçok işlevi – beynin alışkanlıkları, yordamsal belleği (fiziksel beceriler), duygusal hafızayı, duyguları, acı ve zevk merkezlerini kontrol eder. Memeli beyninin ana işlevi bizi güvende tutmaktır. Bunu başarmak için hem alışkanlıkları hem de duyguları kullanır.
Daha önce yaptığımız şekilde aynı şeyleri yapmaya devam edersek (alışkanlıklar) ve hayatta kalırsak, güvende kalmak için aynı şekilde davranmaya devam ederiz (eğer çevre istikrarlı ise). Bu, alışkanlıkların değişmesinin çok zor olmasının nedenlerinden biridir. Ayrıca, beynin duygusal merkezleri (limbik sistem) çevreyi potansiyel tehlikelere karşı taramaya devam eder.
Gerçek ya da düşüncenin tetiklediği (en kötü durum senaryosunu hayal eden) endişe, korku ya da öfke gibi duygular yaratır. Bu sistem aynı zamanda, eğer çevre, hayatta kalmak için “güvenli” olarak etiketlenmişse, sevgi ya da zevk gibi harika hisler de üretir.
İnsan beyni (neokorteks): Evrimsel anlamda beynin en yeni kısmı. Neokorteks diğer memelilerde de olduğu için isim biraz yanıltıcı. Beynin bu kısmı geniş bir fonksiyon yelpazesinden sorumludur: öğrenme, akılcı düşünce, karar verme, yaratıcılık, duyu bilgisinin yüksek düzeyde işlenmesi (görme, işitme, koklama, dokunma), özenli hareketler, konuşma; ama en önemlisi, bence, diğer insanları anlamak – empati, şefkat ve kazan-kazan tarzında işbirliği yapma yeteneği
CS: Beyin yorulduğunda ne olur ve iyileşmesine nasıl yardım edebiliriz?
GT: Beynin işleyebilmesi için üç şeye ihtiyacı vardır: oksijen, besin ve uyarı. Beynin, bu üç farklı kompleksinin farklı miktarlarda enerji tükettiği tahmin ediliyor – Sürüngen beyin enerjiyi en idareli kullanan, İnsan beyni ise enerjiyi en çok tüketendir. Beyin, enerji kaynaklarının dağıtımı açısından oldukça ihtiyatlıdır – Sürüngen beyni (bizi canlı tutar) önceliklendirir, sonra Memeli beynine enerji gönderir (bizi güvende tutar) ve sadece kalan enerji İnsan beynine gider. Gün sonunda enerjimiz tükendiğinde, neokorteksimiz için yeterli enerji kalmaz, bu yüzden esas olarak Memeli beynimiz tarafından yönlendirilen eski alışkanlıklara ya da “düşünmeden” / otomatik yanıtlara geri döneriz.
Beyin enerjisi kıymetlidir ve çoğumuz onu gerçekten önemli olmayan şeylere (sosyal medya, gazete okuma, televizyon seyretme, dedikodu yapma, aşırı düşünme) harcıyoruz ve o zaman önemli olan şeylere yeteri kadar enerji kalmıyor (yeni ve değerli bilgileri öğrenmek, iyi kararlar vermek, karşılıklı olarak güçlenen ilişkiler kurmak, iş arkadaşlarımızı, müşterilerimizi ve aile üyelerimizi gerçekten anlamak). Gün sonunda zekanızın hala keskin olmasını istiyorsanız, gün boyunca düzenli molalar vermek, egzersiz yapmak, stres azaltma aktiviteleri yapmak ve iyi çalışma alışkanlıkları geliştirmek çok önemlidir.
CS: Bir nörobilimciden, beynin, 100’den fazla kimyasalın karışımından oluştuğunu duymuştum – beyni besleyebilmenin en iyi yolları nelerdir?
GT: Beyin hücreleri (nöronlar) elektrik ve kimyasal sinyaller aracılığıyla birbirleriyle iletişim kurarlar. Yaptığımız, hissettiğimiz ve düşündüğümüz her şey, belirli nöronlar (nöral ağlar) aracılığıyla birbirleriyle “konuşur”. Dolayısıyla nöronların bu “konuşmaları” gerçekleştirmesi için gerekli olanı sağlamak çok önemlidir. Nöronlar ürettikleri elektrik sinyalleri için mikro elementlere (kalsiyum, magnezyum, potasyum ve sodyum) ihtiyaç duyarlar. Daha sonra, bu kimyasalların üretilmesi için nörotransmiterler olarak adlandırılan çeşitli besin maddelerine ihtiyaç vardır. Dediğiniz gibi, birçok farklı türde nörotransmiter (yaklaşık 60) vardır ve onları gün boyunca kullandığımız için her zaman yaratılması gerekir. Bunların çoğu, beynimize kan yoluyla ulaşan besinlerden üretilir; bununla birlikte, bazıları (örneğin, serotonin) bağırsaklarımızda üretilmekte ve beyne gönderilmektedir.
Bu moleküllerin ihtiyaç duyduğu besinlerin sağlanabilmesi ve gerekli yere iletilmesi için iki şey çok önemlidir: çeşitli, sağlıklı bir diyet ve sağlıklı bir bağırsak (beyin işlevlerini etkilediği için gıda intoleranslarının giderilmesi çok önemlidir).
CS: Stres ve baskı, danışanların koçlara getirdiği ortak kaygılardır – stres altındayken beyne ne olur ve koçlar bu durumlarda danışanlarına en iyi nasıl yardım edebilirler?
GT: Streslendiğimiz zaman, beyin ve vücut kimyası değişir: Böbreküstü bezleri, tüm organları temizleyen ve işlevlerini değiştiren adrenalin ve kortizol hormonlarını üretir; Kalbimiz hızlı atmaya başlar, nefes daha sığ ve daha hızlı olur, sindirim bastırılır, kaslar gerilir, bağışıklık sistemimiz bloke olur. Bu arada, beyinde, kan damarlarını genişleten, adrenaline çok benzeyen “noradrenalin” adı verilen nörotransmitter vardır. Streslendiğinizde, beyninize daha az kan gider, böylece beyin tarafından daha az besin ve daha az oksijen alınır.
Stres altındayken, beynin üç bölümünün tamamını beslemek için yeterli enerji bulunamaz. Bu durumda, esas olarak, Memeli beynimizle düşünürüz, yani, dar görüşlü düşünce üretir, kendimizi ve hayatta kalmayı amaçlayan eski alışkanlıklarımızla davranırız. Bu genellikle anksiyete, korku ve öfke ile sonuçlanır ki, bu da daha fazla stres yaratır. Stres altında, yaratıcı olmak, en iyi kararları vermek ya da diğer insanları gerçekten anlamak mümkün değildir. Bu yüzden, özellikle iş hayatında insanlarla işbirliği yapmamız ya da başkalarını yönetmemiz gerekiyorsa, stres, çalışma yeteneğimizi sekteye uğratır. Ayrıca, böyle bir ortamda her birimiz bencilleşiriz.
Çok zorlanarak ya da çok uzun saatler çalışmak, verimsizdir – kötü alışkanlıklar geliştirir ve çok az beyin kapasitesi ile önemli kararlar alırız. Bu yüzden, işimizde hata yapma ve düşük performans gösterme olasılığımız yükselir. Sorun şu ki, bu şartlar altında eleştirel düşüncemiz de tehlikeye girdiğinden, zihinsel olarak yetenekli olmadığımızı fark edemeyiz. Koçlar, müşterilerin bu durumdan haberdar olmalarına ve sağlıklı çalışma alışkanlıkları geliştirmelerine yardımcı olabilir.
CS: Mevcut nörobilim bilgisi, danışanlarının eski alışkanlıklarından vazgeçip yeni alışkanlıklar geliştirmeleri konusunda koçlara ne tür bir öğreti sunuyor?
GT: Eski alışkanlıklarımızı harekete geçirmek için Memeli beyni kullanıyoruz. Bu çok enerji tasarruflu ve zaman açısından da verimli. Bize güvenlik ve öngörülebilirlik duygusu sağlıyor. Alışkanlıklarımızı değiştirmek istiyorsak, çok daha fazla enerji tüketen neokorteksi devreye sokmalıyız. Eğer bir şeyi değiştirmek istiyorsak, öncelikle beynimizde enerji seviyelerini yavaşlatmalı ve yönetmeliyiz. Böylece İnsan beynimiz için yeterli enerji sağlarız. Bizi Memeli beyin odaklı alışkanlıklarımıza geri döndüren stresi azaltmalıyız. Yeni (olumlu) eylemlerin faydalarını düşünerek insan beynimizle yapacağımız davranışlar geliştirmeliyiz. Bunu yapmazsak, değişim için gereken enerjiyi bulamayız. Yeni bir alışkanlık yaratmak, bunu hayatımıza entegre etmek için üç ay veya daha fazla bir zamana ihtiyaç vardır. Bu süreçte olanlarla ilgili konuşabileceğimiz, destek alabileceğimiz kişilere ihtiyacımız var.
CS: Karar verme alışkanlıkları üzerine çalışan ve bunu iyileştirmek isteyen danışanlarla çalışan koçlara ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?
En iyi kararları vermek için iki bileşene ihtiyacımız var: neokorteksimizi meşgul etmek ve duygularımızın farkında olmak. İki tür düşünceyi kullanarak karar verebiliriz: Hızlı, duyguya dayalı ve önyargılara eğilimli olan Sistem 1; veya rasyonel, yavaş ve analiz felcine yatkın olan Sistem 2. Bu, Richard Petty ve John Cacciopo’nun 1986’da yarattığı ve 2003’te Daniel Kahneman tarafından popüler hale getirilen ikili süreç teorisi olarak bilinir. Almak istediğiniz karar için her iki sisteme de ihtiyacınız vardır. Yalnız, hangi sistemin daha uygun olduğuna karar vermek önemlidir. Duygularımıza dayanarak kararlar aldığımız ve daha sonra kararımızı doğrulamak için rasyonel beynimizi kullandığımızı kanıtlayan veriler mevcuttur.
Etkili karar vermek için, beynimizin en iyi şekilde çalışmasına destek olacak alışkanlıklar geliştirebiliriz; beynimizin en iyi karar verdiği zamanı seçmek (örneğin, neokorteksin en iyi beslendiği ve uykudan sonra yenilendiği sabah zamanları gibi) , herhangi bir duygusal sorunu çözmek ve duygularımızla uyum içinde kalmak için düzenli mindfulness (farkındalık meditasyonu) çalışmaları yapmak gibi
CS: Koçlar, nörobilimden elde edilen hangi bulgularla, danışanlarının meselelerine daha yaratıcı bir yaklaşım geliştirmelerini sağlayabilirler?
Koçluk seanslarını sabah yapmak veya müşterinin neokorteksinin iyi işlediği zamanı bilmek, danışanların yaratıcılığını arttıracaktır. Ayrıca, koçlar, danışanlarının beyinlerine iyi bakma alışkanlıkları geliştirmelerine ve korumalarına yardımcı olabilirler. Danışanlarının, Memeli-beyindeki baskın düşüncelerinde (suçluluk, utanç, suçlama, stres, endişe, korkuyla yönlendirilen) tutan inançlarını temizleyebilir ve bu bileşenlerle, yaratıcı düşünmelerini sağlayabilirler.
CS: Nörobilim bizim daha iyi konsantre olmamız için ne önerir?
GT: İki strateji öneririm: On beş dakika meditasyon veya mindfulness (farkındalık) çalışması, ve her gün işte Pomodoro tekniğini kullanmak. Pomodoro tekniği; 45 dakikalık kesintisiz çalışma ve on beş dakikalık bir moladır. En önemli şey, uğraştığınız işten vazgeçmemenizdir. Dikkat dağıtıcı unsurları en aza indirebilmeniz için, telefonunuzu sessize almayı deneyin ve e-posta bildirimlerini kapatın.
CS: Yoğun bir iş gününde koçların “kendi sağlıklarını” korumak için ne gibi tavsiyelerde bulunuyorsunuz?
GT: Biraz önce söylediğim aynı prensipler geçerli. Gün içinde bol bol mola, düzenli meditasyon veya farkındalık alıştırmaları, kendi duygusal yükünüz üzerine çalışmak, sağlıklı beslenmek, kahve tüketimini kontrol etmek, bol gece uykusu, hafif ve düzenli egzersizler.
CS: Günümüz dünyasında, egzersiz öncesi ve sonrası gerinme hareketleri bedenlerimiz için çok iyi; Koçlar, koçluk seansı öncesinde ve sonrasında “ısınma” ve “soğuma” faaliyetleri olarak neler yapabilirler?
GT: Danışanlarımızla anda olmak için neokorteksimizi çalıştırmamız gerekiyor. Bunun için koçlara, her seanstan önce ve sonra kısa nefes alma egzersizleri veya mindfulness (farkındalık) çalışmaları ya da meditasyon uygulamaları yapmalarını öneririm. Bu aşırı gelebilir, ama beyin çok çabuk yorulur ve kısa zamanda stres ve bitkinlik hissetmeye başlarız. Bu nedenle, beyin bu hale gelmeden önce oksijenlenmeli, kaliteli sakinleşme zamanı geçirmeli ve sağlıklı besinler ile beslenmelidir.Aksi takdirde Neokorteksimizin enerji kaynağı kesilir.
Röportajcı hakkında
Clive Steeper, uluslararası şirketlerden hızlı büyüyen işletmelere kadar pek çok kuruluşla küresel olarak çalışan bir yönetici koçu, performans danışmanı ve koordinatördür. İngiltere, ABD ve Asya’da Yönetici Direktörü olarak çeşitli roller üstlenmiştir. Clive’ın başarısının merkezinde, bireylerin performansının zihniyetleri tarafından etkinleştirildiğini anlamalarına yardımcı olmak vardır. Risk, değişim ve motivasyon üzerine çeşitli kitaplar yazmıştır. www.clivesteeper.com