Yıkıcı Dönüşüm Çağında Gelişmek
(Thriving in the Age of Disruption)
‘Yıkıcı Teknolojiler ve Araştırmalar Merkezi’ Kurucu Ortağı Sharron McPherson, AC Coaching Perspectives’in 16.sayısında (Ocak 2018), içinde bulunduğumuz Yıkıcı Dönüşüm (Kırılma) Çağı’nda, tüm firmalar ve organizasyonların hayatta kalabilmek ve gelişimlerini sürdürebilmek için çok daha fazla dönüşüm stratejileri geliştirmek durumunda kalacakları gerçeğini ele alıyor. Yazıyı dilimize AC Türkiye gönüllü koçları Banu Dumanlı Yurdusev ve Özlem Baybora çevirdi.
‘Hiçbir problem onu doğuran bilinç seviyesinden bakarak çözülemez.’ Albert Einstein
Yıkıcı dönüşüm terimi, özellikle de teknoloji endüstrisinde, trendi yükselen bir terim haline gelmiş durumda. En basit anlamıyla, terimin tanımı insanların düşünce şekillerini veya iş yapış biçimlerini değiştirmeleri anlamına gelmektedir. Yıkıcı dönüşüm ürün veya hizmetlere daha iyi alternatifler sunarak bir yandan mevcut pazarları yok edebilirken veya değiştirebilirken bir yandan da bütün endüstrilerin şeklini ve görüntüsünü de değiştiriyor olabilir. Aynı şeyler olmamakla birlikte inovasyonun yıkıcı dönüşüm ile çok yakın bir ilişkisi vardır.
Yükselen trend olduğu halde, yıkıcı dönüşüm teorisi yeni bir şey değildir. Aslına bakılırsa, on yılı aşkın süredir vardır. Yıkıcı dönüşüm teorisinin babası, Harvard’lı Clay Christensen, 1997 tarihli ‘The Innovator’s Dilemma’ (İnovasyoncunun İkilemi) isimli kitabının da kısmi etkisi ile günümüzün en etkili modern yönetim düşünürlerinden biri olmuştur. Kitabında ‘dönüştürücü (yıkıcı) inovasyon’ teorisi ile ilgili detayları açıklarken, zeki çalışanların hızlı teknolojik değişiklikler çağında aniden zengin olanlar tarafından nasıl ezildiklerini de anlatmaktadır. Christensen’in bu kavramları Silikon Vadisi’nde, eğitim, gazetecilik, yönetim danışmanlığı ile liderlik eğitimleri ve koçluk olmak üzere farklı birçok alanda yaygın bir şekilde kullanılmaktadır.
Yıkıcı dönüşüm teorisi yükselen trend olmaya devam ederken, işverenler ve mücadeleci kişiler içinde bulunduğumuz bilgisayar çağında iş büyütme ve organizasyonel gelişim stratejilerinden hangisinin daha etkili olacağı konusunda değişik görüşlere sahipler. Örneğin Scott Anthony (Harvard’da eğitim görmüş başka bir modern yönetim lideri) İkili Dönüşüm: Geleceği Yaratırken Bugünkü İşimizi Nasıl Pozisyonlandırmalıyız? isimli kitabında Clay Christensen’in yıkıcı dönüşüm teorisini düzeltmek için yola koyulmuştur. Scott’un savunduğu bir konu da yıkıcı dönüşüm çağında başarılı olabilmek için kurumların bir yandan dönüşüm tehdidi ile yüzleşmek zorunda oldukları, diğer yandan da eş zamanlı olarak organizasyonlarını pazardaki karışıklık ve çalkantıya rağmen büyütmeye çalışmak zorunda olmalarıdır.
Bu teorik yaklaşımların hepsinin bir ortak noktası vardır: bunlar tarih boyunca öğrenilmiş dersleri temel alan iş yönetimi teorilerine dayanmaktadırlar. Benim inancıma göre yıkıcı dönüşüm çağında bu yaklaşım özünde kusurludur. Tarihe dayalı düşünce şekliyle kazanabildiğimiz başarılar yıkıcı dönüşüm çağında hayatta kalabilmek ve gelişmek için gereken kapasitemizi kullanmamıza tam anlamıyla ket vurmakta.
Yönetsel Teorilerin Ötesine Geçmek
Bugün karşı karşıya geldiğimiz birçok zorluğu yaratan bilinç halinden bahsetmeden organizasyonlarımızı farklı şekillerde geliştirmek için yeni düşünce yöntemlerini öğrenmeye çalışmanın bir anlamı yoktur. Esas olarak tüm yaklaşımda bir paradigma değişikliğine ihtiyaç vardır. Eğer yıkıcı dönüşüm, düşünce şeklimizi, davranışlarımızı ve iş yapış şekillerimizi, öğrenmemizi ve işleri ele alışımızı günden güne kökünden sarsan ve değiştiren bir fikir ise, bu durumda yıkıcı dönüşümün döküntüleri ile baş etme yaklaşımımız bilincimizde temel bir değişimi gerektirir. Ancak bu şekilde yeni ortaya çıkmakta olan ekonomik paradigma için doğru olan iş modellerini geliştirebilecek ve uygulamaya koyabilecek dönüşümsel yaklaşıma yol açan yeni düşünce sistemlerini yaratabiliriz.
İnanıyorum ki piyasadaki bu büyük karışıklık döneminde, koçlar ve stratejistler için en büyük fırsatlardan biri liderlik gelişim koçluğu alanındadır. Kendi organizasyonları içinde etkili koçluk yapmayı bilen gerçek liderlere çok acil olarak ihtiyacımız bulunmakta. Günümüzde şirketler daha verimli olabilmek için büyük baskı altındalarken aynı zamanda olası yıkıcı dönüşüm tehdidi ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Eğer bir organizasyon VUCA (Volatility:Dalgalanma / Uncertainty:Kararsızlık / Complexity:Karmaşa / Ambiguity:Belirsizlik) ortamı içinde ilerleme kaydetmek istiyorsa, liderler bir yandan performans gelişimi için ilham verirken, diğer yandan yeni takımlar yaratmaya, yenilikçi kültürü teşvik etmeye ve sadık çalışanlar ile pozitif iletişim kurabilmeye kendilerini daha fazla adamak zorundadırlar. Bu yeni işlerin yarattığı yeni görevlere gerçek anlamda ihtiyacımız bulunmakta. Ama aynı zamanda birbirlerine ve bu gezegene daha iyi davranan insanlar tarafından yürütülen işlere ihtiyaç duymaktayız.
Bugün, Endüstriyel Devrimden bu yana en büyük teknolojik kargaşa ile yaratıcı yeniden yapılanmaya en güçlü biçimde ihtiyaç duymaktayız. Fikir liderliği gerektiren yeni oluşum ve düşünme tarzı olmaksızın buraya ulaşmamız mümkün gözükmemektedir. Bunun farkında olmayan kurumsal ve genel liderlerin en zorlandığı durum dış güçler tarafından tepeden tırnağa yeni bir liderlik kültürü oluşturmaları konusunda baskıya maruz kalmalarıdır.
Bu yeni liderlik kültürü, liderlik paradigmasını, hızlı değişim, belirsizlik, küresel birbirine bağlanılırlık, merkezsizleşme ile etik ve anlam bulma konusunda organizasyonların ve enstitülerin üyelerinden gelen gitgide büyüyen taleplerle daha yaratıcı bir şekilde başa çıkabilmek adına yeniden tanımlamalıdır. İçinde yaşadığımız bu ortam sadece yeni düşünme şekillerine, yeni metaforlara ve yeni varsayımlara ihtiyaç duymamaktadır; bunun yanı sıra değerlere, işi yürütmemizi sağlayan bilinç düzeyine, organizasyonel yapılara ve bugüne kadarki liderlik teorilerini de yeniden gözden geçirmeye ihtiyaç vardır. Bana göre böyle bir paradigma değişikliği yapabilmek için kuantum fiziği, kaos ve karmaşıklık bilimini bize sağlayan bilimsel düşünce devriminden daha güçlü bir model yoktur.
Yeni Liderlik Paradigmalarının Ortaya Çıkışı
Değişen paradigmalar için doğru modeli bulma arayışımızda, yıkıcı dönüşüm liderliğinin ortaya çıkışını keşfetmek anlamlıdır. Ancak, yıkıcı dönüşüm liderliğinin temelini gerçekten anlamaya başladığımızda, bu fikrin yeni bir şey olmadığını da anlıyoruz. Aslında kökleri uzun zaman öncesine uzanıyor. Forbes²’dan James Lopata, Zen ustalarının müritlerinin en iyi hallerini ortaya çıkarmak için yıkıcı dönüşüm liderliğinin taktiklerini nasıl kullandığını anlatıyor. Öğrencileri (veya çalışanları) tetikte ve odakta tutmak için sürpriz unsuru kullanmak, her zaman aynı isimle gitmese de uzun süredir devam eden bir gelenek.
Her endüstride ve kültürde ve liderlik gelişim teorisinde ortaya çıkan eğilimler vardır ve koçluk bir istisna değildir. Bununla birlikte farklı olan, bugün dünya gezegeninde karşılaştığımız varoluşsal tehdidin seviyesidir. Ayrıca bolluk içinde bir gelecek yaratabilmemiz için bizlere eşsiz fırsatlar sunulmuştur. Liderlik tarzları, geçmiş on yıllar ve asırlar boyunca olduğu gibi yine mevcut tarzların içinde kalmaya veya dışına çıkmaya devam edecek.
Günümüzde fikir liderlerinin inovasyonun ötesine (ki bu her zaman yeni şirketlerin odak noktası olmuştur) yıkıcı dönüşüm teorisi kanalı ile geçme kapasitelerinin olup olmadığını (statükoya meydan okuyan ve işleri daha hızlı, daha iyi ve daha ucuz yapmanın yollarını öğrenen startup’lar) ve mevcut sistemin kökten dönüşüp dönüşmeyeceğini göreceğiz. Yoksulluğu, salgınları, besleyici gıdalara, temiz su ve enerjiye erişim zorluğunu ortadan kaldırmak için gerekenlere sahip miyiz? Yıkıcı dönüşüm teknolojileri bu konularda muazzam fırsatlar yaratmakta. Fakat eğer bizim bilinç düzeyimiz daha sürdürülebilir bir gelecek yaratmak için fırsatları kullanmamızı engelliyorsa o zaman ana fikri tamamen gözden kaçırıyoruz demektir. Bu durumda başlamamız gereken yer bilinç eksikliği probleminin ortadan kaldırılmasıdır.
Sonuç:
Yıkıcı dönüşüm teknolojilerinin gücünü yaymak amacıyla dönüştürücü yollar bularak dünyada IP kaydının en az olduğu Afrika’daki insanların hayatlarını daha iyi hale getirmek için Yıkıcı Dönüşüm Teknolojileri Merkezi’ni kurdum. Düşündük ki eğer Afrika’da bunu yapabilirsek, diğer birçok yerde bu sistemi uygulamak çocuk işi olacak. Yıkıcı dönüşüm fikir insanlarından, radikal karşıtlardan ve uzmanlardan oluşan bir ağın kendi anlayışlarını ve çığır açan fikirlerini iş kolları, hükümet ve sivil toplumla paylaşabilmelerini sağlayabilmek üzere hatırı sayılır çalışma saatleri (özellikle kadınlar tarafından) harcandı ve yatırım yapıldı. Amacımız, başarıya kavuşacağına inandığımız yeni pazar fırsatları ve güvenilir, kar getirir kanıtlar yaratmaktı, gördük ki işe yarıyor.
Şimdiye kadar ne öğrendik? Yıkıcı dönüşüm çağında hayatta kalmak ve gelişmek için geleneksel strateji geliştirme modelleriyle geleneksel olmayan, yaratıcı yaklaşımları iş inovasyonu ile birleştirmeliyiz. Farklı zeka türlerine (ruhsal zeka dahil) dayalı çok sayıda senaryo yaratmayı öğrendik. Beynimizin her iki yarısını birlikte kullanarak düşünme ihtiyacımızı karşılayan daha çok kadınsı mimari ile ortaya çıkmış liderlik modelleri için de son derece minnettarız. Bu yeni modeller, çeviklik, yılmazlık, işbirliği ve yeteneği besleme kavramlarına değer veriyor. Tüm bu modeller, temelde daha kadınsı bir yaklaşımla liderlik etmeyi baz alıyor.
Bugün, tepe yönetim kademesinden (C-Suite) atılmamak için bir CEO’nun bilinç düzeyini yükseltme ihtiyacı olduğu hakkında konuşabiliriz. Ve biz tüm beynimizi, işte yaratıcılık hareketinin çok sayıdaki tamamlayıcı disiplinlerinin farklı perspektiflerini bir araya getirmek için kullanıyoruz; geleneksel strateji danışmanlığı; endüstriyel tasarım firmalarının yeni ürün geliştirme perspektifi; kalitatif tüketici / müşteri araştırması; düşünce kuruluşlarının geleceğe yönelik araştırmaları; geleneksel ve değişken senaryo planlaması; bir kuruluşun kültür, süreç ve yapılarının etkinliğini inceleyen organizasyonel gelişim (OD) uygulamaları. Hala alışılmış tüketici, pazar eğilimi ve rekabetçi analizlere başvurmamız gerektiğini ama hızlıca bunların ötesine de bakmamız gerektiğini öğrendik.
Son olarak, biz gerçekten hızlandırıcı büyüme hamleleri için bağımsız ve girişimci olmak zorunda olduğumuzu öğreniyoruz. Yaratılış gereği yaklaşımımız provokatif, radikal düşünce gerektiren, statükoya meydan okuyan, değerlerimizin doğduğu bilincimizin daha derinine inmemiz çağrısında bulunan ‘’her şey mümkün’’ perspektifinden kaynaklanmaktadır. Böylece Kuantum’a gitmiş oluruz.
Henüz diğer liderleri oraya nasıl getireceğimiz konusunda tüm cevaplara sahip değiliz. Ama bizi izlemeye devam edin, çünkü dünyanın dört bir yanından gelen ve zorlukları anlayan, hep beraber daha işbirlikçi çalışma alanları inşa etmemiz için bize yardım eden, pozitif “yıkıcı dönüşümcülerden” oluşan sonraki jenerasyona katma değer yaratmak adına yeni programlar geliştiren harika insanlarla ve organizasyonlarla ortak çalışıyoruz ve bizimle birlikte bu yolculuğa çıkmaya istekli olan büyük (ve küçük) tüm şirketlere minnettarız.